19 Haziran 2009 Cuma

Böyle öğretmen olmaz olsun!

. 19 Haziran 2009 Cuma
0 yorum

Kadın öğretmen 16 yaşındaki kızı kaçırdı, 4 çete üyesi 3 gün boyunca kokain içirip tecavüz etti.. Böyle öğretmen olmaz olsun!
16 yaşındaki M.Ö., Adana'da Şubat ayında çökertilen bir fuhuş çetesinin kurbanıydı... Gizli tanık olarak yetiştirme yurdunda koruma altına alınmıştı... Ancak fuhuş çetesi M.Ö.'yü devlet kanatları altında da rahat bırakmadı.
Çete üyelerinden 25 yaşındaki kadın sınıf öğretmeni, cezaevindeki elebaşı sevgilisinin talimatıyla M.Ö.'yü koruma altında tutulduğu yurttan kaçırdı. Kadın öğretmenin kaçırdığı M.Ö.'ye 3 gün boyunca davadan vazgeçmesi için kokain içirildi, vücudunda sigara söndürüldü ve tecavüz edildi.
TV KANALINDAN HABERLEŞTİLER
Çete elebaşı olan 5 kız babası Z.A. ile sevgilis olan kadın öğretmen E.O.'nun bir müzik kanalına kısa mesaj göndererek haberleştikleri belirlendi. Kadın öğretmenin de aralarında bulunuğu 17 çete elemanı yakalandı.
Öğretmen E.O. ifadesinde utanmadan yaptıklarını itiraf etti: "Talimat üzerine yurtta kalan M.Ö.'nün yakınıymış gibi ziyaretine gittim. Görüştük, sonra sigara içme bahanesiyle dışarı çıkardım ve kapıda otomobil içinde bekleyen Ziver'in adamlarına teslim ettim."


YAŞADIKLARINI AĞLAYARAK ANLATTI

M.Ö., Çocuk Şube Müdürlüğü'nde yapılan görüşmede yaşadıklarını gözyaşları içinde şöyle anlattı: "Beni yurttan çıkardıktan sonra bindirdikleri otomobilde gözlerimi bağladılar. Sonra bilmediğim bir yere götürdüler. Burada benden, `vücudumda sigara söndürüp, işkence yaptıkları' yönündeki ifademi geri almamı ve şikayetimden vazgeçmemi istediler. Geri almayacağımı söyleyince de kokain verip, sırayla tecavüz ettiler. Yalvarıp ağlamama rağmen acımadan 3 gün boyunca zorla ilişkiye girdiler."
 

Klik disini untuk melanjutkan »»

28 metre yüksekten muhteşem dalış

.
0 yorum

28 metre yüksekten muhteşem dalış 
 
Uçurum dalışı denilen bu çılgın ve tehlikeli sporun en tutkulu atleti O. Yeni bir rekor kırmak için 28 metreden daldı bu sefer
NTERNETHABER/Dış Haberler

Orlando Duque ismini, uçurum dalışı meraklıları bilir. Geçtiğimiz Nisan ayında, İstanbul Boğazı'nda da dalış yapan Orlando Duque ismi, ''Red Bull Cliff Diving'' (Red Bull Uçurum Dalışı) gösterilerine damga vuruyor.

Gösterilerin Hollanda ayağı için hazırlık yapan sporcu, nehir yüzeyinde 28 metre yüksekte duran helikopterden atladı. Muhteşem hareketler eşliğinde tüy gibi suya daldı. Kolombiyalı sporcunun bu güne kadar sayısız şampiyonluğu bulunuyor.
10 yaşındayken ölüm dalışına merak sardığını ve günde 6 saat aralıksız çalıştığını belirten Orlando, "Yapacağınız en ufak bir hata sizi ölüme kadar götürebilir" diyor.

2000 yılında sağ el bileğini kırdığını, 2003’te de beyin sarsıntısı geçirip 12 saat hiçbir şey hatırlamadığını söyleyen Orlando, kazandığı onca şampiyonluğa rağmen uçurum dalışına hiçbir zaman alışamayacağını ve her atladığında kalbinin boğazında attığını söylemekten de çekinmiyor.
Oldukça tehlikeli olan bu sporun yükseklik kriterleri bile bir çok kişiyi korkutmaya yetiyor. Erkekler için minimum ve maksimum yükseklik sınırları 23 ile 30 metre; kadınlarda ise 18 ile 23 metre.

8 Mayıs'ta La Rochelle'da (Fransa) başlayan geleneksel seri, sırayla 20 Haziran'da Rotterdam (Hollanda), 11 Temmuz'da Dubrovnik (Hırvatistan), 26 Temmuz'da Palignano a Mare (İtalya), 8 Ağustos'ta Antalya, 29 Ağustos'ta Hamburg (Almanya) ve 5 Eylül'de Sisikon (İsviçre) uğradıktan sonra 20 Eylül'de Yunanistan'ın başkenti Atina'da gerçekleştirilecek finalle sona erecek.

 

Klik disini untuk melanjutkan »»

İmzayı boşuna araştırmayın!

.
0 yorum

Günlerdir imza sahte mi gerçek mi, belgenin orijinali nerede diye tartışılıyor. Sevil Atasoy asıl bakılması gereken yeri söyledi.
İNTERNETHABER

"İrtica eylem planı"ndaki imza sahte mi gerçek mi? Albay Dursun Çiçek o belgeye gerçekten imza attı mı, atmadı mı? Türkiye 3 gündür bunu konuşuyor. Herkes adli tıptan gelecek raporu bekliyor. Bu konuda Adli Tıp Uzmanı Sevil Atasoy ise araştırmayı başka bir boyuta çekecek şeyler söyledi. "İmzanın gerçek olup olmadığı fotokopi üzerinden kesinlikle anlaşılmaz diyen Atasoy'a göre yapılması gereken tek şey imzayı araştırmak değil, o fotokopinin nerede oluşturulduğunu bulmak...

CNN Türk'e konuşan Adli Tıp Uzmanı Sevil Atasoy öncelikle bir belgenin orjinal olup olmadığının da çıplak gözle anlaşılamayacağını, özel aygıtlarla incelenmesi gerektiğini söyledi.

YÜZDE 90 'BU ALBAYINDIR YA DA DEĞİLDİR' DENİLEMEZ
Ve albayın imzasının yapısı gereğiyle polimar bir imza olduğunu söyledi. Yani "inceleme sonucunda 'bu imza albayındır ya da değildir' diye yüzde 90 neticede sayısal bir sonuç vermek mümkün değildir" diye konuştu.

Atasoy şunları söyledi:
"Fotokopi üzerinden kesinlikle inceleme yapılamaz. Çünkü bir imza karşılaşmasında en az 15 kadar parametre incelenir. Kişiye özgü karakteristik ve kaligrafik özelliklerdir. Bunlar da fotokopide karşılaştırılamaz"

İMZAYA DEĞİL NEREDE OLUŞTUĞUNA BAKMAK LAZIM
"Belge fotokopiyse zaten imzaya odaklanmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Hangi bilgisayardan çıktığına bakmak gerekir. Belgenin nerede oluşturulduğunu bulmak lazım... Sanırım da bu yolda çalışılıyor."

Klik disini untuk melanjutkan »»

Kız arkadaşıyla öpüşürken gasp edildi

.
0 yorum

Marmaris'e tatil için gelen turistler neye uğradıklarını şaşırdılar. Kız arkadaşını öpen genç bir anda üzerinde gaspçıyı gördü. Muğla'nın Marmaris İlçesi'nde, kız arkadaşıyla öpüşen İngiliz Crant Foster'in bileğindeki künyesini kopartarak çalıp kaçan H.S., polis tarafından yakalandı.

27 yaşındaki İngiliz Crant Foster, 10 gün önce birlikte tatile geldiği kız arkadaşı 27 yaşındaki Louren Maapherson ile dün gece diskoya gitti. Gece boyunca eğlenen iki genç, Uzunyalı Mevkii'ndeki otellerine dönmek üzere yürüyerek yola çıktı. Bir ara Crant Foster, kız arkadaşına sarılarak öpmeye başladı. Bu sırada yanlarına yaklaşan 20 yaşındaki H.S., birden üzerine atladığı gençlerden Crant Foster'in bileğindeki altın künyeyi kopartarak çaldı.

Kendisine engel olmak isteyen iki genci iterek düşüren H.S., koşarak Siteler Mevkii'ne doğru koşmaya başladı. Gençlerin çığlıkları üzerine devriye görevi yapan sivil polis ekibi olayı fark ederek H.S.'yi kovalamaca sonucu yakaladı. H.S.'nin kaçarken attığı belirlenen künye de bulunarak İngiliz Crant Foster'e teslim edildi.

Gasp, hırsızlık, kapkaç gibi birçok suçtan sabıkalı olduğu belirlenen H.S., polisteki sorgusunda kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmedi. H.S.'nin, işlemlerinin ardından bugün adliyeye sevk edileceği bildirildi.

Klik disini untuk melanjutkan »»

Burası adamı delirtir

.
0 yorum

Kimi zaman şakalarımıza konu olan, bazen de sadece önünden geçtiğimiz "Bakırköy Akıl Hastanesi'nin Gizli Tarihi"
Hastanenin asıl sahipleri
Bakırköy Akıl Hastanesi’nin Gizli Tarihi kitabının doğuş sebebi ise, az evvel Mumcu’nun kaleminden aktardıklarımdan farklı değil.. Kitapta, “olan bitenin nesnesi” olanlar, yani doktorlar, hemşireler, başhekimler, hatta bahçıvan, hastabakıcı, teknisyenler, kendi yaşamlarından kesitleri, gözlemlerini, düşüncelerini de “işin içine katarak”, yollarının Bakırköy’den geçtiği dönemi anlatıyorlar. Bir de kitapta imzası bulunmayanlar var; hastanenin asıl sahibi olan hastalar... Onlar, unutulmaz karakterleriyle, hüzünlü ve gülümseten yaşamlarıyla, yazıya dökülen anılarda can buluyorlar.

100’e yakın kişinin tanıklığından oluşan gizli tarih, okurlara Bakırköy’le ilgili farklı yönlerden bilgiler veriyor. Bazı yazılar, hastanenin zaman içindeki değişimini gözler önüne seriyor. Bazıları, hastalar ve diğer çalışanlarla ilgili anekdotlara odaklanıyor. Çoğunluğu ise, “Bakırköylü” olmanın, yaşanmadan bilinmesi çok zor yanlarını, az da olsa anlamaya olanak sağlıyor.

Editörlerinden Betül Yalçıner, önsözü “Hiçbir şey Bakırköy kadar şaşırtıcı değildir, yazı hariç!” cümlesiyle bitirmiş. Kitabı okuyunca Yalçıner’e hak vermemek elde değil. Henüz “sınırları aşıp da” Bakırköy’e yolu düşmemiş olanlar için, anlatılanların hayli şaşırtıcı olduğu kesin!

Kalk, kalk diyorlar!
Güler Derin, Hemşire: “Bir büyük kağıda bir gemi, bacası tüten bir ev, eve koşan bir çocuk resmi çizer, tişörtünün ön kısmına astırır, kantine girer, bir saat sonra, içi sigara ve bozuk para dolu bir poşetle gelirdi. ‘Kimden aldın İzzet?’ dediğimizde, ‘Resim sergime kim baktıysa aldım. Öyle bedava yok. İki defa bakandan yine aldım’ diye cevap verirdi.”

“...Yine bir gün, ‘Kızım Güher, beni şu kapıdan dış bahçeye ancak sen çıkarırsın’ dedi. Adli serviste konsültasyon vs. hariç, kimse çıkartılmaz. Neyse, yaşlı, hiçbir yere kaçamaz, refakatimde biraz gezdireyim dedim. Servis kapısından İç Bahçe’ye çıktık. Hemen bir çama yaslanarak sırtı bana dönük oturdu. Onu bırakıp, servise dönüyormuş gibi yaptım, demir kapıyı açıp kapattım, usulca arkasına oturdum. Gittiğimi sanıyordu. Minik bir çam parçası elinde cigara ağızlığı yapıyor.

Küçücük çamla nasıl da güzel ağızlık yapardı. Birden konuşmaya, ‘Ben şimdi oturdum buraya. Siz kalkın pezevenk, şerefsizler!’ demeye başladı. Etrafa baktım, kimse yok. ‘Mehmet Dede, sen kimle konuşuyorsun?’ diye sordum. ‘Ya, sen beni bıraktın gittin, tepemde bu adamlar hiç rahat vermediler bana,’ dedi. ‘Dede hangi adamlar, kimse yok,’ dedim. ‘Yok kızım, durmadan kalk kalk diyorlar,’ dedi. Anladım ki, oturduğu çamın tepesinde kargalar ‘gak, gak, gak’ ötüyorlardı. O sesleri ‘kalk’ anlamıştı. Çok güldüm. Ben onu, onların karga olduğuna inandıramazdım, o da beni adam olduklarına inandıramazdı.”

Haddimi bildim
Ali Nahit Babaoğlu, Doktor: “Bir de bir zamanlar sağlık müdürlüğünde bulunan, adının başında ‘prof’ unvanı da olan, ismi lazım değil bir zatın, gene ismi lazım değil bazı doktor beylerin hazırladığı birtakım durumları bahane ederek, gecenin bir vakti kalabalık ekibiyle gelip bizim K-3’te hastalara kızlık muayenesi yapılması var. Ama onu da anlatmayalım. Salih Yaşar’ın başhekimliği sırasında, A Blok 3. katta namus denetimi de var anlatılması gerekmeyen.”

Faruk Bayülkem, Eski Başhekim: 07.09.1977’de yaş haddinden ben de emekliye ayrıldım. “Bu kadar sene çalıştınız, en iyi neyi bilirsiniz?” diye soranlara, “Haddimi bildim” diye cevap verdim.

Çiğdem Özkara, Doktor: “Pencerenin önündeki gözcü, bir perşembe sabahı alarm verdi: ‘Geliyooor!’ Şefimiz Yıldırım Aktuna vizite teşrif etmek üzere bahçe yolunda görünmüştü. Bu olayı huzursuzluk içinde bekleyen tüm asistanlar irkildik, hatta ben oturduğum yerden havaya fırladım. Nasıl olduysa oldu, sabah kahvaltımızın ayrılmaz parçası olan çaydanlık, sehpanın üztünden önce havaya fırladı, sonra duvara yapıştı. Telaşla ayağa kalkarken, ibiğine çarparak pike yapmasına vesile olduğum belirgin bir şekilde ortadaydı. Duvara ve Dilek’in üzerine yapışan çay tanelerini toplamaya çalışırken, kazaya neden olan alarmın da sahte olduğu anlaşıldı. Yıldırım Bey neden yıldırırdı bizleri? “

İki gün sonra fark edilen ölü
Ayşe Altınyurt, Hemşire: “1976 yılında Bakırköy’e, Raşit Tahsin, Akut Psikiyatri Servisi’ne atandım. ... Yeterli hemşire yoktu. ... Lambalar yanmazdı. TV ışığında tedavi yaptığımı hatırlıyorum. Enjeksiyon yapmak için yeterli iğne ucu yoktu, aynı iğne ucunu birkaç hastaya kullanırdık. İğne uçları artık kütleşmişti, yamulanı düzeltip yine kullanırdık. Serviste kaşık yoktu, tabak yoktu, tek bir kapta yemek papara yapılıyor ve hastalar elleriyle yiyorlardı. Hastaların giysileri de yoktu ve hepsi bitlenmişti.

Beni 14-B’ye verdiler. Burada iki büyük koğuş ve iki yüz elli civarında hasta vardı. Bitler duvarlarda yürüyordu. Az sayıda ranza vardı ama hastaların çoğu yine yerde yatıyordu. Bir battaniyeyi birkaç hasta paylaşıyor, battaniyeyi kaldırdığımızda altından dört beş hasta çıkıyordu. Kalabalık olduğundan hastaların adını bilemiyorduk. Ölen bir hastanın fark edilmesi bazen bir iki günü buluyordu.”

42 yıl sonra eve dönüş
Cüneyt Evren, Doktor: “İkinci hikâye, bir uzmanla şizofren bir hasta arasında geçen diyalog. Uzman, lateralizasyon ile ilgili bir çalışma için soru soruyor. Hastanın hangi elini kullandığını anlamak için ‘İğneden iplik geçir’ diyor. Uzun bir sessizlik oluyor. Uzman ‘Hadisene!’ diyor. Hasta ‘İğne iplik yok ki, nasıl geçireceğim?’ diye soruyor. Uzman da ‘İğne iplik yoksa hayal de mi edemiyorsun?’ diye ısrar ediyor. Uzun bir sessizlik daha oluyor, uzman sinirleniyor: ‘Hadisene! Hayal etsene!’ Hasta da sinirleniyor: ‘Ettim ya!’ O gün, hastaları hafife almamam gerektiğini daha iyi anladım.”

Şaban Demirel, Hastabakıcı: “Kırk iki yıldan beri BRSHH’de kapalı servislerden birinde yatan bir hastayı, yıllar sonra evine teslim ettim. Sosyal hizmet uzmanı araştırmış, hastanın Kütahya ili Tavşanlı ilçesinde doğduğunu öğrenmiş. Hastayı özel araba ile götürdüm, muhtarı buldum, durumu anlattım. Meğer bu hasta yirmi yaşındayken köyünden kaçmış, annesine de öldü demişler. Hasta hafif mental retarde. Annesi 93 yaşında dinç bir kadın, tarlada çalışıyor. Oğlunu tanıyamadı, bize inanmadı zaten. Ancak yakınları ile ilgili sorulara cevap verince, oğlu olduğuna emin oldu.” (Aslı Uluşahin)

Klik disini untuk melanjutkan »»

Başbakanın villasına bir tekne kız

.
0 yorum

Başbakanı söylemeye gerek yok, hepiniz tahmin etmişsinizdir. Arka arkaya fotoğraflar çıkıyor. Şimdi de bir tekne dolusu kız villasına giderken yakalandı.

73 yaşındaki İtalya Başbakanı Berlusconi’nin Sardunya’daki villasında çekilen fotoğrafların İtalya’da yayınlanması engellenmişti. Ama İspanyol El Pais gazetesi skandal fotoğrafları yayınlamıştı.

Şimdi ise geçen yaz çekilen yeni fotoğraflar, bu kez İtalyan gazetelerinde yayımlandı. Fotoğraflarda, Berlusconi’nin villasına tekneyle taşınan kızlar görülüyor.

Corriere della Sera gazetesi ve L’Espresso dergisi, fotoğraflara geniş yer verdi. L’Espresso “Kimi para, kimi şöhret, kimi Berlusconi’nin televizyonlarında boy gösterebilmek için tekneye doluşup villaya gittiler” ifadesini kullandı.
ESCORT KIZLAR TEKNEDE BÖYLE GÖRÜNTÜLENDİ




Klik disini untuk melanjutkan »»

Türünün son örneğiydi ama yediler

.
0 yorum

Türünün son örneği denilen bıldırcının önce resmini çektiler sonra sattılar. Satılan 'son' kuş, bir ailenin akşam yemeği oldu
Luzon'da geleneksel kuş avlama yöntemleri hakkında belgesel yapan ekip neslinin tükenmiş olduğu sanılan bir kuşu görüntüledi. Ancak bu resim çekildikten sonra kuş, akşam yemeği olarak satıldı.

Filipinler Yabani Kuş Kulübü üyesi kuşbilimci Desmond Allen'ın gördüğü kuşun bir bıldırcın türü olan "buttonquail" olduğu öğrenildi. Fotoğrafın Fransız Haber Ajansı'na satılmasıyla olayın ortaya çıktığı açıklandı.

Bir yüzyılı aşkın süredir görülmemiş ve kayıtlara geçmemiş olan kuş, resmi çekildikten kısa bir süre sonra 20 sente satıldı ve Filipinli bir ailenin akşam yemeği oldu.

Yabani Kuş Kulübü ve kuşbilimciler bunun gerçekten de son örnek olmamasını, "buttonquail"in yeniden ortaya çıkmasını umut ediyor.

Klik disini untuk melanjutkan »»
 
Thema Edit by Nokta | mirc mirc